Kayıtlar

  Kalenin çeşitli yerlerinde sembolik açıdan çok önemli kabartmalar var. Doğu cephesindeki kulede, Herakles’i   temsil eden sembol yer alırken, diğer kulenin kapısının lentosunun batı yüzeyinde, oldukça tahrip edilmiş bir fil kabartması vardır. Kaleye çıktığınızda ilk olarak görmek isteyeceğiniz bu kabartma maalesef, ülkemizin tarihi miraslarının en büyük tehdidi olan vandalizme kurban gitmiştir. Fil kabartmasının neredeyse üçte birlik bölümü üstten hunharca traşlanmış. Oysa Kilikia’nın başka hiçbir tarihi eserinde göremeyeceğiniz   bu   kabartma, kalenin tarihlendirilmesinde uzmanlar tarafında en çok faydalanılan kabartmadır. Gerek kaledeki fil kabartması gerekse de Seleukos İmparatorluğu’nun bastırmış olduğu sikkelerdeki fil resimleri, yapının bu imparatorluğun zamanında yapıldığı düşüncesine de ışık tutar. Çünkü fil aynı zamnda Seleukoslar’ın sembolüdür.

HOŞGÖRÜ DİYARI ANTAKYA’DA BİR GÜN

Resim
          Farklı inanç ve mezhepten insanların birlikte yaşayıp da birbirlerini yargılamadığı dünyadaki ender şehirlerden biridir Antakya. Eski adıyla Herod olan Kurtuluş Caddesi’nde, üç semavi dinin ibadet merkezi bir aradadır. Günün belli saatlerinde ezan, çan ve hazzan  sesleri birbirine karışarak, adeta dünyanın bu en eski caddesinden, insanoğlunun kulağına yüzlerce yıldan bu yana barış ve hoşgörünün mesajı fısıldanır. Antakya, semavi dinler açısından çok önemli özelliklere sahiptir. Hz. İsa’ya inananlara “Hristiyan” adının verildiği yer olan St. Pierre Kilisesi, Papa VI. Paul tarafından hac yeri olarak kabul edilmiştir. Yine ilk kilise burada kurulmuştur. Bu da bizlere Antakya’nın, Vatikan ve Kudüs’ten sonra Hristiyanların en önemli üç dini merkezinden biri olmasını en iyi şekilde açıklar. Yine Kurtuluş Caddesi’nde Hristiyanlığın başlangıç dönemlerinde kilise olan Habib - i Neccar Camii, Katolik Kilisesi’ne ve sinagoga çok yakın mesafelerde, hoşgörünün en somut şeklini gözler önün

KİRAZLI MANASTIRI

Resim
                                                             Sözlüklerde ' Keşişhane ' şeklinde öne çıkan manastır sözcüğü, rahip ve rahibelerin kesin kurallarla, dünya ile bağlarını kopararak yaşadıkları bir yer olarak öne çıkar.  Kirazlı Manastırı ,  yeşilin bütün tonlarını görebileceğiniz, rengarenk çiçeklerle bezenmiş inanılmaz bir yer. Manastırın   yakınlarından geçen suyun sesi, çınar ağaçlarının yapraklarının hışırtısı ve kuşların cıvıltısı birleşerek, doğanın müthiş bir senfonisini kulaklarınıza sunmakta. Bütün bunlara şahit olunca, rahip ve rahibelerin huzura ve uhrevi duygulara kavuşmak adına, neden burayı inziva yeri olarak tercih ettiklerini anlamamız kolaylaşıyor. Kirazlı Manastırı, Kapıdağ Yarımadası’nın kuzeydoğu sahiline yakın bir yerde  Yukarıyapıcı ile Ballıpınar (Kocaburgaz) köyleri arasında yer alıyor. Ballıpınar köyünün altı km. batısındaki manastır, antik dönemde Didumus Dağı olarak bilinen dağın eteğindedir. Manastırın günümüze kalan temellerinden ve d

TOROSLARIN ZİRVESİNDEKİ ANTİK KENT: TETRA FRİGYA

Resim
  Anadolu’daki antik kentler, genellikle ya bir deniz kenarında ya verimli bir ovanın içinde ya da savunulması kolay olsun diye yüksekçe bir tepenin üzerinde kurulur. Evet, yüksek rakımlı antik kentlerimiz var ama hiçbirisi Dağlık Kilikia bölgesinde, Orta Toroslar’ın zirvesindeki Tetra Frigya kadar bir yüksekliğe sahip değil. Dile kolay kent, tamı tamına 2170 metre gibi olağanüstü bir yükseklikte konumlandırılmış. Kenti gezdiğim süre içerisinde o dönemde, insanların bu yüksekliğe nasıl uyum sağlayabildiklerini uzun süre düşünmekten, kentin tarihi dokusuna hemen odaklanamadım doğrusu.     Mersin’in 74 km kuzey batısında, Torosların zirvesindeki Tetra Frigya antik kentinden günümüze, ayakta kalmayı başarmış bir yapı maalesef yok. Kalıntılar arasında gezerken, kentin hiç de yabana atılır bir büyüklükte olmadığına şahit oluyorsunuz. Kentin ortasından geçen dere yatağının yamaçlarında, yüzlerce konut, kilise, sur ve gözetleme kuleleri gibi yıkıntı halinde birçok yapı kalıntısına var.      

II. MUVATALLİ KABARTMASI (TARİHLENEBİLEN EN ESKİ HİTİT KABARTMASI)

Resim
          Hititler, kabartmaları ve anıtları gelenek olduğu üzere bir su kaynağı kenarına veya bir mağaraya  yaparlardı. II. Muvatalli Kabartması’nın da Ceyhan nehrinin hemen kıyısına yapılması elbette bir tesadüf değildir.  Sirkeli Höyüğü’nün yakınlarında yer alan kabartma, dik bir kayalık yüzeye betimlenmiştir. Ceyhan nehrinin bin yıllardır çağıldayan sularının kenarına yapılan kabartmaya ulaşmak çok fazla bir zorluk içermiyor.   Yılankale’nin   güneybatısında yer alan,   Eski Misis - Ceyhan karayolunun üzerinde bulunan kabartmaya,   yoldan kısa bir yürüyüşle ulaşmak mümkün. Kuzey Suriye’den Gülek Boğazına oradan da Orta Anadolu’ya uzanan tarihi yol üzerindeki höyük ve kabartma, Kilikia’nın önemli bir geçiş noktasıdır. Kabartmanın olduğu yer, Ceyhan nehrinin geçilebileceği uygun bir yer olmalıdır ki,   Hititler Dönemi’nde kabartmanın tam da bu lokasyona yapılması uygun görülmüş. Kutsal yerlerde, elin yukarı kaldırılır şekilde dua edildiği, metinlerden bilinmektedir. Kabartmada yer

ANTİK DÜNYANIN İLK TARIM ANITI: İVRİZ KAYA ANITI

Resim
                                Tüm insanlık tarihine bakıldığında akarsuların, çayların olduğu hangi topraklar gelişim gösterip ilerleme kat etmemiş ki? Yaşamın kaynağı su, sadece insanlara değil doğadaki bütün canlılara hayat vermiş. İvriz Kaya Anıtı'nın önünden geçen İvriz Çayı da gürül gürül akan sularıyla çevresini öyle bir yeşertmiştir ki, adeta çölün ortasında bir vaha görüntüsünü gözlerimize sunmayı başarmıştır. Geçimini tarımla sağlayan toplumlarda suyun önemi daha da artar.  Bolkar Dağları'nın derinliklerinden gelen kar sularıyla beslenen pınar, İvriz çayının başlangıç noktasını oluşturmuştur. İvriz Kaya Anıtı da tam da böyle tarımla uğraşan bir toplumda, insanların minnet duygusunun yansıtıldığı bir anıttır . Konya’nın Halkapınar ilçesinin İvriz köyündeki kaya anıtını gördüğümde, bir anıt ancak bu kadar özel bir yere yapılır, dedim. Geç Hititler dönemine ait kaya kabartmaları ve kült anıtı, kutsallık kazanan bu çayın hemen yanına yapılmıştır. Unesco Dünya Miras