HOŞGÖRÜ DİYARI ANTAKYA’DA BİR GÜN
Farklı inanç ve mezhepten insanların birlikte yaşayıp da birbirlerini yargılamadığı dünyadaki ender şehirlerden biridir Antakya. Eski adıyla Herod olan Kurtuluş Caddesi’nde, üç semavi dinin ibadet merkezi bir aradadır. Günün belli saatlerinde ezan, çan ve hazzan sesleri birbirine karışarak, adeta dünyanın bu en eski caddesinden, insanoğlunun kulağına yüzlerce yıldan bu yana barış ve hoşgörünün mesajı fısıldanır. Antakya, semavi dinler açısından çok önemli özelliklere sahiptir. Hz. İsa’ya inananlara “Hristiyan” adının verildiği yer olan St. Pierre Kilisesi, Papa VI. Paul tarafından hac yeri olarak kabul edilmiştir. Yine ilk kilise burada kurulmuştur. Bu da bizlere Antakya’nın, Vatikan ve Kudüs’ten sonra Hristiyanların en önemli üç dini merkezinden biri olmasını en iyi şekilde açıklar. Yine Kurtuluş Caddesi’nde Hristiyanlığın başlangıç dönemlerinde kilise olan Habib - i Neccar Camii, Katolik Kilisesi’ne ve sinagoga çok yakın mesafelerde, hoşgörünün en somut şeklini gözler önüne serer.
Dünyanın ilk
aydınlatılan caddesinin, Kurtuluş Caddesi olması da bir tesadüf değildir. Eski çağlarda Ürdün’den taa Lazkiye’ye kadar
Ortadoğu’nun bir çok yerinden insanlar alışveriş yapmaya gelirlermiş bu
caddeye. Kral Herod da caddeyi ışıklandırarak gündüzlere sığmayan ticareti gecelere
taşımıştır. Orentes (Asi) nehri
kıyısındaki Antakya, antik dönemde
ticaretin ve eğlencenin önemli bir merkezi olma özelliğini yüzyıllarca
sürdürmesini bilmiştir.
MÖ. 64 yılında Roma
egemenliğine giren, mimar Xenariu’un tasarladığı ızgara planına göre
tasarlanan, Habib - i Neccar Dağı’nın (Silpios) yamaçları ile Asi Nehri
(Orontes) arasında yer alan Antakya; ihtişamlı binaları, pahalı mallarla dolu
pazar yerleri, kaliteli yaşamasını bilen insanlarının getirdiği zenginlik ve
refahla Roma İmparatorluğunun Doğu eyaletlerinin merkezi olmayı başarmıştır.
Böylelikle Antakya; Roma, İstanbul ve İskenderiye’den sonra Antik dönemin en önemli kentlerinden biri
haline gelmiştir. Fakat 6. yüzyılda yaşanan işgaller ve doğal felaketler sonucunda eski önemini
kaybetmeye başlamıştır. Antakya, Osmanlılar tarafından 1517’de
fethedildiğindeyse artık küçük bir köy
konumundadır.
Geniş bir eser
koleksiyonuna sahip müzenin ilgi çekici pek çok eseri var ama Reyhanlı
yakınlarında Tell Tayinat höyüğünde bulunan Şuppiluliuma heykeli’ne ayrı bir
parantez açmak gerekir. 1.5 metre boyunda ve yine 1.5 ton ağırlığındaki heykel,
MÖ 1100 yıllarına tarihlenen bir Geç Hitit Dönemi eseridir. Şaşkın ve iri
gözlerle bakan bu heykel, Kral II. Şuppiluliuma’ya aittir. Üç bin yıl önce
yapılan heykel; sakalı, bukleli saçı, bilekliği, ellerindeki mızrak ve başak
demetiyle kendisini ilgiyle izletiyor. Mızrağıyla hüküm sürdüğü dönemdeki
gücünü yansıtan Şuppiluliuma, elindeki başakla da Anadolu’yu açlıktan kurtaran
bir kral olduğunu gözler önüne seriyor. Hatay Müzesi’nin baş köşesine
oturtulan, gözlerini faltaşı gibi
açmış bu heykeli dünyaya yeteri kadar
tanıtabiliyor muyuz acaba? Arkeolojik değeri çok büyük bu heykel tek başına,
Hatay Arkeoloji Müzesi’ni tanıtmaya yeter de artar bile.
Müzenin asıl önemi,
sergilemedeki başarısıyla birlikte sahip olduğu devasa büyüklükteki
mozaiklerdir. 10.700 metrekarelik sergileme alanıyla dünyanın en büyük mozaik
sergileme alanına sahip müzenin bir bölümünde çevre kentlerden çıkarılan
mozaikler sergilenmekle birlikte daha çok Harbiye ve Samandağ’da bulunan
mozaikler sergileniyor. Mozaiklerin çoğu kral ve imparatorlara ait ev, hamam,
saray odaları gibi yapıların tabanlarını ve duvarlarını süslemiştir. Farklı
desenlerle bezenen, mitolojiden alınmış sahnelerin yansıtıldığı bu mozaikler, çok canlı renklere sahip. Onlarca
mozaiğin sergilendiği müzede benim en çok ilgimi çeken Soteria Mozaiği oldu.
Antakya’nın Narlıca köyünde bir banyonun taban döşemesi olarak bulunan Soteria,
sekizgen formda, çevresi geometrik desenlerle süslü bir kadın büstü olarak betimlenmiştir.
Müze, 1932 yılından beri yapılan kazılarda bulunan
mozaiklerin kalitesi ve ebatları dolayısıyla, dünyanın zengin mozaik müzeleri
arasına girmiş ve dünyanın en büyük mozaik müzesi olmayı başarmıştır. Hatay
Arkeoloji Müzesi, gurur kaynağımız olarak bu kadim şehrin en önemli sembolü
olarak gelecek kuşaklara da güzelliklerini sergilemeye devam edecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder