ÇUKUROVA’NIN DENİZE AÇILAN KAPILARI ( 2 ): YUMURTALIK
Karataş’tan sonraki durağım Adana’nın en temiz kıyılarına sahip Yumurtalık oldu. Bisikletimle ,Ceyhan Nehrinin denize döküldüğü bölgeden ve Yumurtalık Lagünü Milli Parkına paralel bir düzlemden 45 kilometrelik bir mesafeyi pedalladım. Milli parkı geçerken, geniş çorak düzlükleri, sazlıkları, ıslak çayırları, kumulları ve Halep çamı ormanlarından oluşan kompleks bir yapıyı gözlemeniz mümkün. Lagünde, 272 bitki ve 252 kuş türü bulunur.Yumurtalık körfezi, yeşil kaplumbağanın Akdeniz’de bilinen tek kışlama alanıdır. Burası ayrıca yine bir tatlı su kaplumbağası türü olan Nil Kaplumbağasının da yaşam alanıdır.Nesli tükenme tehlikesi altındaki bu türler, Yumurtalık ve Akyatan gölüne yumurta bırakarak. burayaYumurtalık isminin verilmesine de sebep olmuşlardır.
Doğu Akdeniz’in en şirin ilçelerinden olan Yumurtalık’a Çukurova’nın bereketli topraklarına karışarak ulaştım. Geçmişi Hititler, Persler Asurlular, Babiller ve Abbasiler Dönemlerine kadar uzanan, tarihi dokusu oldukça zengin bir kentle buluşmak son derece heyecanlı oldu benim için. Ovalık Kilikyanın en büyük antik limanına sahip Ayas antik kenti, MÖ 4. yüzyılın sonunda, Büyük İskender’in, Pers İmparatoru III. Darius’u mağlup etmesinden sonra kurulmuştur. Hellenistik dönemde Aigeai, Roma döneminde Aegeai, İslami dönemlerdeyse Ayas ismi kullanılmıştır.1266 yılında Mısırlılar Kilikya’ya saldırır, Saldırıda Misis, Ayas ve Adana tahrip edilir. 1268 yılında bölge Memlükler tarafından ele geçirilir ve Halep Beyliğine bağlanır.1517 yılında bölgede Yavuz Sultan Selim vasıtasıyla Osmanlı hakimiyeti görülür. 1933 yılında nahiye olan Yumurtalık, 1959 yılında Adana’nın bir ilçesi olur.
Bisiklet turcusunun bir
kente hangi yönden gireceği hiç belli olmaz. Yumurtalık’ın pek de işlek olmayan
batı girişinden, günümüze tamamıyle sağlam ulaşmış Süleyman Kulesi’ni görerek,
ilçenin tarihi dokusuyla buluşmak keyifli oldu. Tarihi doku o kadar geniş bir
alana yayılmış ki, daha kuleye varmadan çevredeki tarlaların içinde çeşitli sur
kalıntıları ve lahitler bölgedeki tarihsel geçmişi gözler önüne sermeye yetiyor.
İlçe merkezine 2 km uzaklıktaki
Süleyman Kulesi, İstanbul’dan Adana’ya giden tüccar ve haç kervanlarının güvenliğini
sağlamak, denizden gelebilecek saldırıları önlemek ve askeri harekatlara destek
amaçlı kullanılmış. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1536’da yapılan kulenin, beşgen
ve iki katlı ana gövdesinde dışarıyı gözetlemek için dar pencereler bulunur. Barbaros
Hayrettin Paşa’nın savaş gemilerinin uğradığı kuleyi, Piri Reis’in harita çizim
ekipleri belgelere geçirmişler.
Yunan Mitolojisi'nde ölecek olan hastaları iyi edip tanrılara
karşı geldiği için Zeus tarafından öldürülen tıbbın ve sağlığın tanrısı olan
Asklepios adına çok sayıda tapınak
yapılmıştır. Aigeai’nin tüm
Akdeniz ülkelerinde tanınması ise antik dünyanın en önemli üç hastanesinden
birinin burada yapılması ve Asklepion tapınağının bu kentte bulunmasıdır. MS.
215’te kente gelen İmparator Caracalla’nın
Asklepion’da sağlığına kavuştuğu yazılıdır. IV. yüzyıldan sonra,
Hıristiyanların saldırıları, kente çok büyük zarar verir. Bu saldırıların
hedefi, Asklepion ve diğer pagan tapınaklarıdır. Konstantin, MS. 326 yılında
kentteki Asklepion tapınağını yıktırmış ve onun yerine bir kilise yaptırdığı
halde, Asklepion kültü, daha uzun yıllar devam etmiştir.
Venedik ve Cenevizli tüccarlar, Aegeai antik kenti limanında koloniler kurdular. Kent; zaman içinde ticaret, sanayi, balıkçılık, tekne yapımı, zeytinyağı, şarap, dokuma ve amphora imalat merkezi oldu. Bugünkü tarihi dokunun içinde balıkçılık hala eski canlılığını korumaya devam etmektedir. Ünlü seyyah Marco Polo, Çin seyahati için 1268 yılında Aegeai limanından karaya çıkmıştır. Marco Polo, kenti ziyaretinde limanın Venedikli ve Cenevizli tüccarlarla dolu olduğunu ve bunların ipek, altın, yün, hububat ve baharat ticareti yaptıklarını yazar. Marco Polo ve arkadaşları Aegeai’de birkaç gün kalıp, Kilikya ovasının Toros dağları kıyısındaki Sis şehrine ulaştıkları, daha sonra buradan Feke, Haçin, Komana (Şar) kentlerini izleyerek, Kayseri’ye ve oradan da Sivas’a geçtikleri söylenir. Polo ve arkadaşları, bundan sonra 3.5 yıl sürecek olan İran, Afganistan, Doğu Türkistan ve Çin’i kapsayan maceralı yolculuklarına başlarlar.1271 yılında Çin’den dönüşünde, kenti ikinci defa ziyaret eder ve buradan Venedik’e döner. Marko Polo Aegeai kentinin, Doğu’nun bütün zenginliklerinin bir araya geldiği bir pazar yeri olduğunu ve iç bölgelerden gelen bütün baharatlar, altın ve ipek elbiselerin Ayas’a geldiğini söyler.
Haçlılar, Doğu Akdeniz’de önemli limanlarını kaybedince, Aegeai Ceneviz ve Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kenti olmuştu. Romalılar döneminde, özgür kalan Aigeai, Kilikya kentleri arasında büyük rekabet olmasına rağmen, limanlarını ve tersanelerini geliştirerek Doğu Akdeniz'in en önemli limanlarından biri olmuştur. Bizans döneminde de bu özelliklerini geliştirerek devam ettirmiştir. Şehir, uzun yıllar Ermeniler, Bizanslılar ve Memlükler arasında sürekli el değiştirmiş ve tahrip edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden yaptırılan kent Osmanlı donanmasına üs olarak hizmet vermeye başlar. Ticaret yollarının, Afrika'nın güneyinden geçmeye başlamasıyla da kent eski önemini yitirmeye başlamıştır. Bu süreç kentin, 19. yüzyılda fakir ve terk edilmiş bir görünüm almasına yol açar.
Aegeae’de Korykos (Kızkalesi)’taki gibi, biri sahilden diğeri bir adacık üzerinde kasa tekniğiyle yapılmış bir kale vardır. Kalenin duvarları, salonları ve kubbeli holleri korurdu. Buranın bir gümrük kontrol merkezi, zahire, su sarnıcı, silah ve önemli bürokratik işlemlerin yürütüldüğü bir yer olduğu düşünülmektedir. Modern Yumurtalık kenti de kara kalesinin içinde yer alır. Aegeae antik kentine ait, çeşitli dönemlerde çıkarılan arkeolojik buluntular da Hükümet Konağının bahçesinde toplanarak, müze benzeri bir ortamda sergilenmektedir. Denizin kenarındaki bu bahçede; dev amforalar, sütun başlıkları, lahitler, mozaikler, adak taşları ve yazıtlar göze çarpıyor.
Antik kenttte Roma hamamının Frigidarium (soğukluk) bölümünde bulunan mozaiklerin de MS 3 veya 4’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülüyor. Mozaikte, elinde trident (üç dişli yaba), bir omuzunu kapatacak bir örtüsü bulunan denizler ve depremler tanrısı Poseidon vardır. Günümüzde bulunduğu yerde sergilenen Poseidon mozaiğinin üstünde “Bütün yıkananlar size selam olsun” yazısı ilgi çekicidir.
Benzersiz bir sahile sahip Yumurtalık’a yolunuz düşerse, tarihi dokuyu gezdikten hemen sonra sahildeki şirin balık restoranlarından birinde balık yemeden ve Yumurtalık açıklarında çıkarılan dünyaca meşhur “King Karides”i tatmadan ayrılmayın. Bugünkü modern kentin içinde yer alan Ayas Antik Kenti, kalbinde tarih ve doğa sevgisi barındıranların kesinlikle görmesi gereken bir yer. Kentin içinde her an tarihi bir dokuya rastlamanın heyecanını duymak istiyorsanız, kendinize burayı görmek için bir sebep yaratın. Yüzlerce yıl önce Marco Polo’nun ayak bastığı iskeleye siz de ayaklarınızı basın. Belki onun iskelede bastığı taşlardan gezme ve keşif tutkusu ayaklarınıza bulaşır. Tabii ki böyle bir tutkuyu içinizde taşıyorsanız. Ben o taşlara bastım. Umarım doğru taşlarda, o izleri ayaklarım yakalamıştır. “Kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz. Yol insanı başkalaştırır.” sözündeki gibi bir duyguyla Yumurtalık’tan dolu dolu ayrılıp tekrar yollara düştüm.
Haziran 2020
Serdar KUŞ
https://www.instagram.com/arkeolikler/
https://www.youtube.com/channel/UCdLfhwTBlLoEsooWfSLTdRQ
Yorumlar
Yorum Gönder