SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ VE PAYAS KALESİ
         Hoşgörünün, inançların, lezzetlerin merkezidir Hatay. Farklı
kültürlerin bir arada huzur içinde yaşamasındaki güzelliği sadece Türkiye’ye
değil tüm dünyaya göstermesini bilen bir şehirdir Hatay. Mezopotamya’nın
Akdeniz’e açılan kapısıdır Hatay. Bugüne kadar on üç farklı uygarlığı
bünyesinde barındırmış bir şehirdir Hatay. Hristiyanlık kavramının ilk defa
kullanıldığı bir inanç merkezidir Hatay. 
     Yukarıda saydığım özelliklerden
dolayı gitmekten her seferinde müthiş keyif aldığım Hatay’a yolumu bu kez
bilerek düşürdüm. Sınırlı zamanımı Payas’a ayırdım. Ticari yolların birleşme
noktasında bulunması Hatay’ı geçmişten günümüze kadar değerli kılmıştır. Tarihte
hac ve İpek Yolu üzerinde yer alması, Hatay’ın Payas ilçesine apayrı bir değeri
katar. Böyle kilit bir noktada yer alması, Payas’a çok önemli eserlerin
yapılmasını sağlamış. Bunlardan ilk sırayı Sokullu Mehmet Paşa’nın 1574’te
Mimar Sinan’a yaptırdığı ve kendi adını verdiği kare planlı külliye gelir.
Restorasyonu yakın zamanda tamamlanan külliyenin içinde kırk sekiz dükkanlık
Arasta, imaret, hamam, han, cami ve sübyan mektebi ve konukların ağırlandığı
yerler gelir. Külliyenin içini gezmeye başlamadan önce büyük avludan yönünüzü
doğuya çevirip,  başı beyaz bulutlarla
kaplı Amanos’ları uzun uzun izlemeyi sakın ihmal etmeyin.
       Külliyenin inşa edildiği dönem, Mimar
Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği Selimiye Camii ile aynı döneme denk gelmesinin
üzerine, artık siz düşünün ortaya nasıl muazzam bir eser çıktığını. Türk- İslam
Mimarisi’nin en güzel örneklerinden olan bu eser, hac ve ticaret kervanlarının
konaklaması için yaptırılmış. Anadolu’nun bu en büyük külliyesinde yapacağınız
gezi, sizi 16.yüzyılda yaşanan bir zaman dilimine götüreceğinden hiç şüpheniz
olmasın.
      Arastanın hemen batısından camiye ve
kaleye ulaşmak  mümkün. Caminin büyük
kubbesini iki küçük kubbe destekler. Caminin içi gerçekten görülmeye değer ama
benim dikkatimi daha çok avludaki anıt ağaç olarak tescillenmiş 1350
yaşlarındaki zeytin ağacı çekti.  Evliya
Çelebi Seyahatnamesinde bu ağacın gölgesinde oturarak ekmeğini yediğinden söz
eder. Ağacın bir başka hikayesi de külliyenin on beş dönümden oluşan zeytin
ağaçlarının içine yapılması ve caminin avlusundaki bu yaşlı zeytinin Mimar
Sinan tarafından bir anı olarak bırakılmasıdır. Rivayet her ne olursa olsun iyi
ki barışın ve bereketin simgesi bu ulu zeytinin gölgesine insanlar hala
sığınabiliyor. Daha binlerce yıl da vakur ve dimdik ayakta kalmayı sürdürecek. Hünkar
Zeytini diye anılan ve dünyanın meyve veren en yaşlı ağaçlardan olan bu zeytini
görmek için bile buraya gelmeye değer.
.     Caminin
hemen kuzeyinde, günümüzde kafeye çevrilmiş hamamı görünce önce üzüldüm. İçini
gezdiğimde ise üzüntüm yerini sevince bıraktı. Hamamı, mezbeleye dönmüş
şeklinden çıkarıp burayı, içinde keyifle çayınızı yudumlayacağınız güzel bir
ortama dönüştürmeyi başarmış buranın işletmecisi. Hamam 16.yüzyılın klasik
Osmanlı mimarisi üslubuyla yapılmış.
       Külliyenin hemen batısındaki Payas Kalesi
aslında Haçlılara ait bir kaledir. Sekiz kuleli kale, Haçlı seferleri sırasında
Kudüs’e giden hacıların güvenliğini sağlamak için yapılmış aslında. Osmanlı
döneminde kale, harap bir halden çıkarılarak külliyenin de güvenlik altına
alındığı bir kale haline getirilmiş ve Osmanlı’nın önemli bir üssüne
dönüştürülmüş. Bir dönem kale hapishane olarak da kullanılmış. Namık Kemal
Magosa’ya sürgüne gönderilmeden kısa bir süre bu kalede yatırılmış. Çok yakın
zamanda kalede yine önemli iyileştirmeler yapılarak kale eski görkemli
günlerine döndürülmüş. Kalede dikkati çeken bir özellik de kalenin etrafının
tamamen su hendekleriyle çevrili olmasıdır. Bu da kalenin düz bir arazide
olmasından savunmayı kolaylaştırmak için yapılmış zorunlu bir yöntemdir
aslında.
        Buraya kadar gelmişken kaleden bir
kilometre kadar uzakta yer alan Cin Kule’yi de gördüm. Cin Kule de önemli bir
restorasyondan geçirilip yine hamam gibi kafeye çevrilmiş. İskele Kulesi diye
de adlandırılan Cin Kule, denizden gelecek tehditleri engelleyip kıyıdaki
tersaneyi ve iskeleyi korumak amaçlı yapılmış. 
Bugün, Evliya Çelebi’nin korunaklı ve güzel bir iskele diye söz ettiği
iskeleden ve tersaneden bir iz kalmasa da Cin Kule eski ihtişamıyla gelen
ziyaretçilerini karşılıyor.
      Siz de bir gün yolunuzu benim gibi          Hatay’ın şirin ilçesi Payas’a düşürüp
külliyeyi ziyaret ederseniz, kendinizi Osmanlı’nın ihtişamlı yıllarında
bulacağınızdan en küçük bir şüpheniz olmasın. Buraya kadar gelip de camii avlusunda,
tüm dinginliği ve zerafetiyle ikinci bin yılını yaşayan  Hünkar Zeytini’nin gölgesinde Evliya Çelebi
gibi oturmayı ihmal etmeyin sakın. Sınırlı yaşam serüvenimden, başı dumanlı Amanos’ların
eteklerindeki Şirin Payas’ta bir gün daha eksilttim eksiltmesine… Varsın
eksilen her gün de böyle olsun.
                                                                                                                                                                                                                                                                                                   Nisan
2019
                                                                                                                                                                                                                                                                                                  Serdar
KUŞ







Yorumlar
Yorum Gönder