GÜNEŞİN ÜLKESİ LİKYA’DA BİSİKLET TURU (1.VE 2. GÜN FETHİYE, KATRANCI KOYU, KAYAKÖY)
Anadolu’nun güneybatısını görmem için
o kadar çok nedenim vardı ki, hangi birini sayayım? Fethiye’den Antalya’ya
uzanan ve Teke Yarımadası diye anılan bu bölgede Güneşin Ülkesi Likya’nın hüküm
sürmüş olması, bunların ilki olur sanırım. Antik Likya Uygarlığı kentlerini
görecek olmanın mutluluğu, bu gezinin en büyük motivasyonuydu benim için.
Bölgede
yapılan geziler, genellikle meşhur Likya Yolu üzerinde uzun yürüyüşlerle
yapılırken, ben gezimi, doğayı ve tarihi seven arkadaş gurubumla bisikletimle
gerçekleştirdim. Topografik anlamda, engebeli bir araziye sahip bu coğrafyayı bisikletle
gezmek de oldukça zor oldu bizim için. Ama yaptığım bu gezi, şimdiden
“iyikilerim” arasına girdi bile.
Uzun bir
otobüs yolculuğunun yorgunluğunu atmak için, pedallarımızı Fethiye’nin en
şöhretli koylarından biri olan Katrancı Tabiat Parkı’na çevirdik. Koy, yeşilin
ve mavinin buluştuğu bir doğa harikası. Göcek- Fethiye yolunun üzerinde, çam
ormanının içindeki koy, temiz denizi ve doğasıyla dikkat çekiyor. Koyda, çadır
ve karavan konaklaması yapılabildiği gibi günübirlik de tabiat parkından
faydalanmak mümkün. Buranın öyle eski müdavimleri var ki, 20-25 yıldır
çadırlarını aynı yere düzenli olarak kuruyorlar. Tepeleri okaliptus ve
kızılçamla kaplı olan bölgede bir zamanlar büyük kazanlar içinde katran
kaynatıldığı için koyun bu ismi aldığı söyleniyor. Buranın en önemli özelliği,
çevresindeki koylara göre oldukça sakin olması. Katrancı koyunda, karıncanın su
içebileceği durgunlukta denize girmek de bir ayrıcalık oldu bizim için.
Katrancı’dan
sonraki hedefimiz, Fethiye üzerinden Ölüdeniz’de kamp yapmaktı. Fethiye’nin
Likya dönemindeki adı “Aydınlık Ülke” anlamına gelen Telmessos’tur. Likya’nın
önemli şehirlerinden olan Fethiye, birbirinden güzel koyları, doğası ve
insanlarıyla bizi, kendisine hayran bıraktı. Bir beldenin bazı olumlu
özellikleri taşımasının tesadüf olmadığına inananlardanım.Fethiye’deki güler yüzlü
ve yardımsever insanlar, Kadim Likya uygarlığından belli ki çok şey almışlar.
İkinci
gün, kamp alanından hareket ederek
Hisarönü üzerinden, çamlar arasındaki yoldan Kayaköy’e ulaşmamız kolay oldu.
11.yy’da, Rumlar tarafından Likya uygarlığına ait “Karmylassos” kenti üzerine
kurulan Kayaköy, günümüzde hayalet bir köy görünümünde. Birbirlerini manzara ve
ışık açısından engellemeyen evlerin yer aldığı köy, sit alanı olarak belirlenmiş
ve koruma altına alınmış. 1923’teki Nüfus Mübadelesinde Rumların burayı terk
etmesinden sonra, köyde kimsenin yaşamaması Kayaköy’ün en ilginç özelliği.
Mübadele gereği Yunanistan’dan getirilen Türklerin, köyün yamaç üzerinde
kurulmuş halini sevmemeleri, Kayaköy’ü Rumların terk ettikleri haliyle
kalmasını sağlamış. Böylece köy, tüm
gizemini korur bir halde günümüze kadar bozulmadan gelmiş. Köyde yapacağınız
bir gezinti, sizi yirminci yüzyılın ilk çeyreğine taşıyacaktır. Dar sokaklarda
gezinirken, her an karşınıza Kayaköylü bir Rum çıkıp size Yasas-su ( Merhaba)
deyiverecekmiş gibi gelir. Çok sayıda şapelin ve kilisenin bulunduğu köyün
uhrevi havasından etkilenmemek mümkün değil. Binlerce yıl aynı topraklarda
kardeşçe yaşayan Rumların ve Türklerin evlerini, vatanlarını ve anılarını terk
etmek zorunda kalışları ne büyük acıdır. Köyü gezerken tüm bu olanlar, insanın
gözlerinden bir film şeridi gibi geçip yüreğine saplanıyor adeta.
Kıvrılırken
bir kentin alanına
Tutunur
geçmiş yıllarına
Tutunur
anılarına
İnce
uzun duvarlar
Kaç
hayat yaşadınız söyleyin
Sesler,
yüzler, sokaklar
Yankısı
kalmadı seslerin odalarımızda
Sahipleri
çoktan öldü fotoğrafların
Adımlarımızdan
yoruldu yollar
Kaç
hayat yaşadınız söyleyin
Sesler,
yüzler, sokaklar
http://serdaringezinotlari.blogspot.com/
Yorumlar
Yorum Gönder