CENNET CEHENNEM MAĞARALARI VE HASANALİLER KİLİSESİ


      Mersin denince akla ilk gelenlerdendir Cennet ve Cehennem mağaraları. Mersin’e gelen misafirlerin ilk gezdirildiği yer olarak simgesel bir boyut kazanmıştır bu iki mağara. Aslında yeraltı deresinin binlerce yıl karstik yapı içindeki kireç tabakalarını eritmesi sonucu oluşmuş bu keskin köşeli derin mağaralar, obruk,çukur ve çökük gibi isimlerle de anılıyor. Antik çağlardan günümüze kadar haklı şöhretini koruyan bu mağaraları bu kadar ilginç kılan sanırım; buranın doğayı, tarihi, mitolojiyi ve dini birleştiren bir yer olmasıdır.
      Mersin- Silifke yolu üzerinde Narlıkuyu yakınlarında bulunan bu obruklara ulaşmak için, kuzeye doğru çıkacağınız iki kilometrelik yol üzerinde onlarca kahvaltı mekanına rastlayacaksınız. Bu mekanlardan birinde yapacağınız serpme kahvaltı, obrukları gezmeyi kolaylaştıracaktır. Çünkü özellikle Cennet mağarasının 452 basamaklı merdiveninden inip-çıkmak için enerjiye ihtiyacınız olacak. Roma döneminden kalan bu taş merdivenlerin bir kısmı hala en doğal, bozulmamış haliyle karşımızdayken, üzeri betonla kaplanmış basamakların varlığı da oldukça çirkin bir görüntü oluşturmaya yetmiş. Merdivenlerden inerken etrafınızı saran yeşil dokuya kendinizi teslim ederseniz, belleğinizde oluşan bu olumsuz görüntüden sıyrılmanız kolay olur.
     İnsanımız buraya, boşuna cennet dememiş. Obruğun içi, kuş cıvıltılarının kapladığı yemyeşil ağaçlarla donanmış. 300. basamak civarında, doğa, tarih ve jeoloji bir olup, mükemmel bir manzarayı bizlere sunmakta tüm cömertliğini sergilemiş. Karşınızda, giriş kapısının üzerindeki dört satırlık kitabeden anlaşılan, V. Yüzyılda Aziz Paulus’un Meryem Ana’ya ithafen yaptırdığı çatısız kilise ve kilisenin hemen ardında henüz tahrip etmeyi başaramadığımız taş merdivenlerden inilen mağaranın görüntüsü, adeta durup saatlarce izlenebilecek bir güzellik oluşturmuş.



Mağaranın girişindeki bu küçük bazilikal planlı kilise, bulunduğu dokuya ne de güzel uyum sağlamış. Hele mağaranın en derininden kiliseyi izlediğinizde, kendinizi ortaçağın gizemli zamanlarında hissedeceksiniz.

   
Kiliseden, ilk görünümünü tamamıyla koruyan basamaklardan inerken çok dikkatli olunmalı. Zemin, mağaranın tavanından akan su damlacıklarıyla oldukça kayganlaşmış. Mağaranın son bölümünde, ışıklandırma oldukça yetersiz. Bu karanlık, ürpertici ve serin yerde, gürül gürül akan yer altı sularının sesini duyduğunuzda kulaklarınıza inanamayacaksınız. Bu büyüklükteki obrukların ancak bu kadar şiddetli akan sularda oluştuğunu, mağaranın derinliklerinden gelen bu seslerden sonra anlıyorsunuz. Mağaranın kuzey kısmında oluşan göz alıcı sarkıt ve dikitler görülmeye değer.
     Zorlu basamakları çıkmayı başardıktan sonra, Cehennem çukurunu gezmek oldukça kolay. 120 metre derinlikteki bu çukurun içine, ancak profesyonel dağcılar iplerle inebiliyorlar. Ziyaretçilerse yalnızca çukurun kenarındaki küçük bir seyir terasından, çeşitli efsanelere konu olan bu çukuru izleyebiliyor. Mitolojiye göre, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon, zaman zaman tanrılar tanrısı Zeus ile savaşır. Düzenlenen bir dövüşte Zeus’u yenen Typhon, onu Cehennem mağarasına kapatır. Tanrı Hermes, Zeus’u bu mağaradan kurtarır ve bu kez Zeus, Typhon’un peşine düşer ve üzerine Etna yanardağını fırlatır ve onu yerin derinliklerine hapseder. Bu çukur gerçekten bir tutsağın kaçmayı bile hayal edemeyeceği derinlikte ve dik yüzeylerle çevrili.
     Cennet obruğunun hemen yanındaki Zeus Tapınağı da görülmeye değer.Günümüzde çok az kısmı ayakta kalan, Geç Helenistik çağın tapınağı, beşinci yüzyılda kiliseye çevrilmiş. Bölgede gezilecek diğer önemli mağara da Cennet çöküğünün 300 metre güneybatısındaki Astım mağarasıdır. Demir merdivenle inilen mağaranın uzunluğu 200 metreyi bulur. Astım hastalarına iyi geldiğine inanılan mağaranın ışıklandırması, sarkıt ve dikitlere ayrı bir güzellik vermiş.
   Cennet-Cehennem obruklarından üç kilometre daha kuzeyde Hasanaliler köyünün ortasında Hasanaliler Kilisesi de kesinlikle görülmeye değer. Halk arasında Çanlı Kilise diye de adlandırılan kilise, bölgede en sağlam kalmış yapılardan birisi. Cennet- Cehennem'den İmamlı’ya uzanan antik yolun üzerindeki kilisenin, 5. yüzyılın sonlarında ya da 6. yüzyılın başlarında inşa edildiği tahmin ediliyor. Kilise ve civarındaki odalar, buranın bir tapınım alanı olduğuna işaret ediyor. Kilisenin sağlam kalmış sütunlarından ve kilisenin doğusundaki apsisten geriye kalanlardan, dönemin mimarisinin ne kadar üst seviyede bir estetiğe sahip olduğunu anlamak mümkün.

 
    Zamanda yolculuk yaptığım hissini uyandıran bu güzel eserlerle bütünleşmek, bunları yapan insanları ve onların bu coğrafyada nasıl bir yaşama sahip olduklarını düşünmek benim için oldukça keyif vericiydi. Mersin, gezginler için her zaman bir cazibe merkezi olmuştur. Hani en boz ve en gri renklerin olduğu güz mevsimi bile Mersin’de renklidir. Çünkü denizi, güneşi, tarihi, Toros dağlarının muhteşem zirvelerini ve çeşitli kültürel değerleri bir bütün olarak bu nadide şehirde bulmak mümkün. Daha ne olsun.

                                                                                                                                       15 Aralık 2017

                                                                                                                                         
                                                                                                                                           



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARANLIKDERE ŞELALESİ

ÇUKURKEŞLİK GEZİ NOTLARI

ALADAĞ YERKÖPRÜ / KÜP ŞELALELERİ GEZİ NOTLARI